Site icon Dr Umut Yildiz

Ay Projeleri: Uydumuza insanlı uçuşlar

Son aylarda birçok ülkenin Ay’a karşı ilgisi artınca, NASA Aralık 2017’de yeniden hedefe koyduğu Ay projelerine ağırlık vermeye başladı. Ay’a 2028’de yeniden insan gönderme planı 2024’e çekildi.  Teknolojinin ilerlemesi, uzaya roket gönderen şirket ve ülke sayısının artması derken, doğal bir gelişim olarak özel girişimcilerin de Ay’ı hedeflemesi normal bir hal almaya başladı. Tek kişilik özel bir girişimle başlayan ve sonrasında büyüyen İsrailli şirket SpaceIL’in, Ay’a kadar ulaşması çok önemli bir gereği ortaya koydu: Ay’a gitmek artık ne büyük devletlerin tekelinde ne de sadece çok büyük şirketler bunu düşünebilir. Teknoloji zaten var, ancak burada önemli olan soru şu: Ay’a gitmeyi kim gerçekten istiyor?

NASA’nın Artemis programı şu an itibariyle ABD’nin hükümet projesi olarak öne çıkıyor. Artemis, Yunan mitolojisinde hem Ay Tanrıçası hem de Apollo’nun kız kardeşi. Projeye göre astronotlar, ilk etapta 2020 yılında Ay yörüngesinde inşa edilmeye başlanacak olan “Lunar Gateway” platformu denilen bir istasyona ulaşacaklar. Sonrasında da buradan modüllerle Ay yüzeyine inebilecekler. Her ne kadar bugüne kadar uzaya birçok kadın çıkmış olsa da ilk defa Artemis projesinde Ay’a gönderilecek ekip içinde bir kadın astronot da yer alacak.

Artemis’i ABD başkanı Trump’ın bir anda ortaya çıkan “Ay’a geri dönüyoruz” projesi olarak düşünmemek lazım. Çünkü tarihe bakıp rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Ay programları bugüne kadar birçok başkan eskitti.

Sonuçta hiçbir şey 1960’lardaki politik iklimi geri getirmiyor. Örneğin 1989’da ABD başkanı “Baba” Bush, NASA’ya büyük destek vererek insanlı Ay misyonları, hatta sonrasında insanlı Mars misyonları projelerini kongreye sunmuş, ancak aşırı maliyet ortaya çıkardığı için bu projeler kabul edilmemişti. Sonrasında iktidara gelen Clinton da insanlı keşif misyonları programını tamamen rafa kaldırdı. 2004’te ise “Oğul” Bush yeniden bir hamle yaparak Ay’a 2015 yılında ulaşmak üzere insanlı Ay projesini yeniden devreye soktu. Ancak deneyimler gösteriyor ki, bu tür dev projeler, bunu öneren başkanın görev süresi içinde tamamlanamışsa, büyük bir olasılıkla göreve sonra seçilen başkanlar tarafından iptal ediliyorlar. “Oğul” Bush’un bu projesinde de aynı şey oldu. Proje, bir sonraki Başkan Barak Obama tarafından iptal edildi. Bu proje yerine 2025’te bir asteroite ve 2035’te de Mars’a astronot göndermek gündeme geldi. Ne var ki, bu kez de Obama’dan sonra göreve başlayan Trump, selefinin projelerini iptal ederek Artemis misyonunu devreye soktu.

Kısacası aslında Ay’a gidecek teknoloji NASA’da mevcut. Sadece karar verip, bunu uygulamak yeterli olacaktır misyonu gerçekleştirmek için. Elbette Trump döneminde Artemis projesi sonuca ulaşır mı? Bunun yanıtını vermek için henüz erken. Ama şu bir gerçek ki, bu projeye Trump’ın Beyaz Saray’da göreve başlamasından kısa bir süre sonra karar verildi, yani Obama gibi başkanlık görev süresi bitmek üzereyken aşırı uzun vadeli bir hedef konmadı. Amerikan halkının tercihi ne olacak, bunu henüz bilmiyoruz, ama Trump ikinci kez başkan seçilmeyi çok istiyor ve eğer seçimi kazanırsa ikinci başkanlık dönemi içinde astronotların Ay’a ulaşmasından emin olmak istiyor.

ABD bugün, Sovyetler Birliği’yle 1960’lardaki gibi büyük bir rekabet içinde olmadığından daha yavaş, ama daha dikkatli ilerliyor. 1960’lardaki Ay misyonu başarısı, her ne kadar ulusa bir odağa kilitlenip alışınca büyük şeylerin başarılacağına güzel bir örnek olsa da Ay misyonu o günün teknolojisi için gerçekçi değildi. Bu nedenle birçok yenilik kısa bir süre içinde icat edilmek zorunda kaldı. Bundan daha da önemlisi güvenlik ile ilgili prosedürler bugünkü kadar sıkı değildi. NASA yeni kurulmuş olduğundan bürokrasi çok daha az ve dolayısıyla icraat daha hızlıydı. O günkü başarı, çok daha büyük hedeflerin kısa zaman içinde gerçekleşeceği beklentisini doğurdu. Ancak Sovyetler’le uzay rekabeti ortadan kalkınca bu beklentinin doğru olmadığı ortaya çıktı.

ÖZEL ŞİRKETLER DÖNEMİ

Birçok kez yeniden başlama- iptal şeklinde süregelen bir döngü olsa da bugünkü şartların iki yönden farklı olduğu düşünülebilir. Birinci sebep, birçok ülke uzay teknolojisinde bir yere geldiğini kanıtlamak için Ay misyonları oldukça popülerleşti. Ancak şimdilik robot, ya da yörünge aracı haricinde Ay’a insan gönderme konusunda önemli bir potansiyele sahip olan iki ülke var; Rusya ve Çin. Gözlendiği kadarıyla onların da Ay’a insanlı misyonu şimdilik gerçekleştirmeleri beklenmiyor. En azından bu misyonun dedikodusu bile yapılmış olsaydı, bu ABD için motivasyon kaynağı oluşturabilir, dolayısıyla NASA’nın Artemis projesi için kongrenin desteğini almak daha kolaylaşabilirdi. İkinci sebep de bazı güçlü özel şirketlerin, devlet ile alışmak yerine kendi ticari Ay programlarına başlaması. Bunların başında ise Elon Musk’ın SpaceX’i ile Amozon’un sahibi Jeff Bezos’un Blue Origin firmaları var. SpaceX, bu aralar 100 kişilik Starship isminde çok büyük bir modül üretmeye alışıyor. Hedefi ise bu modülü uzaya taşıyacak olan Super Heavy roketiyle beraber Ay ve Mars’a insan göndermek. Vaktinde yetişeceği konusunda şüpheler bulunsa da 2023 yılında Japon milyarder Yusaku Maezawa ile yanında götüreceği sekiz sanatının ilk Ay turistleri olarak Ay evresinde yörüngede dolaşacakları öngörülüyor. Birkaç uydu taşıyan bu aracın ilk uçuşunu 2021’de yapması bekleniyor. Öte yandan Jeff Bezos, Mayıs 2019’da bizzat kendisinin tanıtımını yaptığı Blue Moon iniş modülü ile Ay’a insan göndermeyi planlıyor. İlk seferlerde bilim enstrümanlarını, sonrasında Ay’da alışacak rover aralarını, en sonunda da Ay’a insan gönderme planı var. Blue Moon, Apollo dönemlerinde Ay’a iniş yapan Eagle (Kartal) gibi iniş modüllerinden çok daha büyük. Dört buçuk ton lojistik ve insan taşıma kapasitesine sahip olduğundan Ay turizmi için şimdilik ideal gibi görünüyor. Her şey yolunda giderse 2024 yılında ilk uçuşunu yapacak. Görüldüğü gibi ticari şirketlerin Ay’a ulaşma planlarının 2024’ten önceye tarihlendiği bu zaman diliminde Trump’un, NASA’ya 2028’de Ay’a insanlı yolculuk hedefi vermesi ciddi sorun yaratacaktı. Her ne kadar bilgi ve deneyim konusunda büyük avantajı olsa da NASA bir devlet kurumu olduğu için bünyesinde yapılan icatlar ve teknoloji geliştirmeleri ABD halkının kullanımına sunuluyor. Dolayısıyla özel şirketler işe sıfırdan başlamıyorlar. NASA’nın elde ettiği yılların deneyimini kullandıkları gibi, NASA’da alışan birçok deneyimli mühendis ve bilim insanlarını da kendi şirketlerine ekebiliyorlar. Öte yandan özel şirketlerin NASA’ya göre en büyük avantajı bürokrasinin çok daha az olması. Böyle bir durumda NASA’dan daha hızlı olacaklardır. Tabii yine de NASA’yı tümüyle plan dışı tutmamak gerekiyor. Çünkü NASA da Ay misyonunu geliştirmek ve sonuçlandırmak için birleştirici ve yönetsel olarak hareket edip, birçok küçük özel şirket ile beraber daha uzun vadeli bir program kullanıyor. Kısaca yeniden insanlı Ay yolculuklarına bugün itibariyle çok yakınız.

Bu yazı Atlas Dergisi için yazılmıştır, dergi sayfalarını indirmek için pdf’i tıklayınız.

Uzay Atlası (Atlas – Eylül 2019)

Exit mobile version