Dr Umut Yildiz

Enceladus’ta Yaşam İhtimali

Satürn’ün uydusu Enceladus’taki gayzerlerden fışkıran suyun içinde beklenenden daha fazla miktarda hidrojen gazı tespit edildi. Bu keşif, uydunun okyanuslarının derinliklerindeki karmaşık süreçlerin ve bazı yaşam formlarının habercisi olabilir.

Satürn, 1.2 milyar kilometre uzaklıkla Güneş’e en uzak altıncı ve Jüpiter’den sonra ikinci büyük gezegen. Yarıçapı Dünya’nın dokuz katı olan Satürn’e devasa halkaları ve 60’dan fazla ilginç yapılardaki uydularıyla adeta bir mini Güneş Sistemi denilebilir. 1997 yılında fırlatılan ve 2004’te Satürn’e ulaşan Cassini adlı uzay aracı da bu sistemin çevresinde birçok farklı manevra yaparak 13 yıldır bize inanılmaz bilgiler gönderiyor.

Cassini, Satürn’e ulaşmasının hemen ardından 2005 yılında, sadece 500 kilometre çapındaki Enceladus adlı küçük uydunun güney kutbundaki kaplan sırtı (tiger stripes) adlı yarıklardan uzaya doğru devasa gayzerler ile şu fışkırdığını keşfetmişti. Zaman içerisinde Cassini uzay aracı birçok defa bu fışkırmalara yakın geçiş yaptı ve bu gayzerlerin kimyasal yapısını ölçmeye çalıştı. Bu ölçümler neticesinde Güneş’e olan uzaklığından dolayı uydunun donmuş yüzey kabuğunun altında devasa büyüklükte sıvı bir okyanus olduğu keşfedildi.

Kredi: NASA/JPL/Cassini

Cassini uzay aracı 28 Ekim 2015 günü en son ve en yakın geçişinde, Enceladus’un güney kutbuna 48 kilometre kadar yaklaştı, İyon ve Nötral Kütle Tayfçekeri (INMS) enstrümanıyla gayzerlerden fışkıran suyun içinden geçerek fışkırmaların içindeki hidrojen gazı miktarını hesaplayan ölçümler yaptı. Bu ölçümler, burada beklenenden çok daha fazla hidrojen gazı olduğunu gösterdi ve sonuçlar NASA’nın düzenlediği bir basın konferansı ile büyük bir keşif olarak kamuoyuna duyuruldu.

Hidrojen gazının neden bu kadar çok olduğu tam olarak bilinmese de, bu gazın Enceladus’un yüzey altı okyanusunun tabanındaki kayalar ve organik bileşikler ile etkileşime giren, hidrotermal bacalardan kaynaklanan aktiviteler nedeniyle oluştuğu tahmin ediliyor. Hidrojen gazındaki bu düzensizlik eğer böyle bir etki olmasaydı, gözlenenden çok daha az olurdu. Kısacası bir şey aşağıdan bu gazı pompalıyor.

Dünya üzerinde birçok yerde bulunan hidrotermal bacalar, ısınıp çok sıcak hale gelen suyun okyanus içinde yukarı çıkmasıyla oluşuyor. Temelde Dünya, ergimiş magma üzerinde yüzercesine hareket eder. Okyanus tabanlarında da yerin altından gelen yüksek basıncın etkisiyle uzun yarıklar ve kırıklar, boylu boyunca uzanır. Bu yarıklardan sürekli olarak yerin altından gelen metan, kükürt dioksit gibi gazlar açığa çıkar. Okyanus suyu bu kırıkların içine, yani magma tabakasına doğru dökülerek etkileşime girer ve ısınır. Sonrasında bu su ısınıp enerji kazanarak yukarı çıkar ve okyanus içerisinde sıcak su fışkırmaları oluşur, bunlara hidrotermal bacalar denir. Enceladus’ta bulunan bol miktardaki hidrojen molekülü, hidrotermal bacaların burada da olabileceğini gösteriyor.

Okyanus altı hidrotermal bacalar

Hidrotermal bacaların en önemli özelliklerinden biri de, birçok astrobiyologa göre yaşamın ilk olarak bu tür bölgelerde ortaya çıkma ihtimali. Çünkü buralarda çok yüksek sıcaklık ve basınçtan kaynaklanan ilginç kimyasal olaylar görülüyor ve hidrotermal bacalar birçok komplike ekolojik düzeni de beraberinde getiriyorlar. Bu bölgelerde yaşayan çok ilginç mikroorganizmalar var. Bunlar sadece buralarda oluşan enerjiyi kullanarak yaşayabiliyorlar ve Güneş’in enerjisine hiç ihtiyaç duymayabiliyorlar. Bu mikroorganizmaları yiyen canlılar da bu ortamlarda Güneş’e bağımlı yaşamdan çok farklı bir ekolojik düzen meydana getiriyorlar. Bu tür yaşam formlarına Dünyamızda ekstremofiller diyoruz ve tahminlerimizin çok ötesinde bir yaşam sürebiliyorlar.

Dünya’yla Benzerlik

Enceladus’taki keşfin heyecan verici tarafı şu: Oradaki hidrotermal bacalarda da acaba bir yaşam belirmiş olabilir mi? Bu tür fışkırmaları ve hidrojen gazını oluşturacak farklı kimyasal süreçlerin yanı sıra biyolojik nedenler de söz konusu. Dünyamızda biliyoruz ki bazı yaşam formları, yani metanojenler, hidrojen (H) ve karbondioksit (CO2) kullanıp metan oluşturabiliyor. Bu olaya metanogenesis deniyor. Yani bunun gibi bir ortam Enceladus’ta var ise, belki de Enceladus’ta da bir yaşam belirmiş olabilir. Ama tabii bu olay sadece kimyasal bir süreç sonunda da oluşuyor olabilir ve yaşam ile hiçbir bağlantısı da olmayabilir.

Kısaca burada soru şu; Enceladus’un hidrotermal bacalarında kimyasal bir olay mı gerçekleşiyor, yoksa biyolojik mi; ya da her ikisi de mi? Cassini takımı elbette buna henüz tam bir cevap veremiyor ancak uydunun okyanusunun tabanında çok ilginç bir şeyler olduğu aşikâr. Cassini’nin bulduğu sonuca göre Enceladus’ta Dünya’da yaşam olan yerlere çok benzeyen yerler bulunuyor. Ama şunu rahatlıkla ifade edebiliriz ki, ne doğrudan ne de dolaylı olarak henüz Enceladus’ta yaşamın varlığı ile ilgili hiçbir şey söyleyemeyiz, sadece büyük bir potansiyel olduğu şeklinde spekülasyon yapabiliriz.

Bu keşif sadece Enceladus’a özgü olmayabilir, Satürn sisteminin diğer uyduları Titan ve Mimas’ta da yüzey altı okyanuslar olabilir. Öte yandan Jüpiter’in uydusu Europa’nın da altında okyanus var ve uzaya şu fışkırtıyor. Hatta Jüpiter’in Ganymede ve Callisto uydularında bile yüzey altı okyanus olabilir. Cüce gezegenler Ceres ve Plüton’da da okyanuslar var. Yani sadece Güneş Sistemi’mizde bile sıvı okyanuslar bulmak çok da zor değil.

Yine tekrarlamak gerekir ki “yaşam olabilir” demek “yaşam var” demek değildir. Ama ne kadar çok “yaşam olabilir” diyebileceğimiz yer keşfedersek, yaşam bulma ihtimalimiz de o kadar artacaktır. Sadece Güneş Sistemi’nde bile yaşam olabilecek bu kadar çok yer keşfediyorsak başka yıldızların çevresinde de bulma şansı mutlaka vardır diye umut ediyor ve aramaya devam ediyoruz.

Bu yazı Atlas Dergisi için yazılmıştır, dergi sayfalarını indirmek için pdf’i tıklayınız.

Uzay Atlası (Atlas – Mayıs 2017)

Exit mobile version