Geleceğin Bilimi Dergisi Röportajı

Print Friendly, PDF & Email

Türkiye’de gençler sizi ilgiyle takip ediyor ve seviyorlar. Sanırım bu ilginin arkasında bir dönem onların bugün düşlediklerini düşleyen ve bunları başarmış biri olmanız önemli bir etken. Sizden önce yakın zamanda rol model alacakları birinin eksikliği vardı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ah, ilk soruya böyle başladınız, ne desem bilmiyorum, rol model büyük sorumluluk gerektiren bir şey, keşke gerçekten bir rol model olabilsem. Bence başarı alınan ödüller gibi bir şey değil, hayallerine ulaşmak, mutlu olduğun işi bir ömür boyu yapmak ve hatta bunu yaparken üstüne bir de maaş vermeleri olsa gerek sanırım. 🙂

Popüler bilim ile akademik dünya çok farklı. Yani bir kişi NASA çalışanı olana dek ve olduktan sonra da pek çok zorluğu aşmak zorunda. Çok sevdiğiniz bir işi yapıyor olmanıza rağmen hem geçmişte hem de günümüzde sizi zorlayan yükümlülükleriniz oldu mu?

Elbette oldu, geçmişte de zorlandım, hâlâ daha zorlanıyorum. Bir mesleği seviyor olmak o işi size kolay geldiği için yapıyor olduğunuz anlamına gelmiyor. Özellikle doktora sürecimde inanılmaz bir yoğunluk ve stres altındaydım. Hatta birçok defa ben bu işi bırakıyorum, memlekete geri dönüyorum diye iç geçirmişimdir. Ama hayat böyle, yaptığımız iş böyle. Doğal olarak belli bir rutindeki işi yapmıyoruz, sürekli farklı bir şeye dönüşen işler yapıyoruz ve bu sizi hareketli kılıyor. Sürekli güncel çalışmaları takip etmek gerekiyor ve dolayısıyla yaptığımız işte başarılı olmak için de çok çalışmamız gerekiyor. Sanırım “Durmak, geriye gitmektir.” sözü tam yerine oturuyor. De facto gelişmiş olsa da sosyal medyada popüler bilim ile ilgili güncel bilgiler veya açıklamalar paylaşıyorum. Özellikle basınımızda bilim muhabirliği diye bir kurum olmadığı için birçok gazete yabancı basında yayınlanan popüler bir haberi Türkçe’ye çeviriyor ama birçok zaman nüansları yakalayamıyorlar ve haberin anlamı çok başka yere gidebiliyor. Böyle zamanlarda da sağolsun Twitter’deki arkadaşlarımız beni etiketleyerek o konuda bir yorumum olup olmadığını soruyorlar. Ben de elimden geldiğince cevap vermeye çalışıyorum.

Gençler genelde hep şunu ifade ediyor: “NASA’da çalışmak istiyorum”. Bu amaç tek başına biraz eksik değil mi? İstenilen hedef kadar o hedefin nasıl gerçekleştirileceği üzerine de düşünülüp kafa yorulmalı. Sizce gençler neyin nasıl yapılacağı üzerine yeterince kafa yoruyor mu?

Evet, uzay çalışmalarında en ileri konumda NASA olunca birçok öğrenci de küçük yaşlarda NASA’da çalışıp uzay araştırmalarına katkıda bulunmak istiyorlar. Bu çok güzel bir şey. Keşke bu soruları soran her öğrenci gelecekte uzayla veya bilimle ilgili işler yapsalar. Ve keşke çevresi de onları bu hayallerden uzaklaştırmasa. Bugüne kadar yüzlerce okula e-konferans verdim, özellikle üniversitelerden de yüzlerce öğrenciyle yazıştım. Net-ice olarak bazı pratik önerilerim var ve mezun olmadan önce bazı şeylerin geç kalmadan yapılması gerekiyor. Örneğin en iyi şekilde İngilizcenizi geliştirmelisiniz ve bunun yanında en az 3.0 ortalama ile mezun olmayı öneriyorum. Sizin sadece dersleri iyi olan bir öğrenciden farklı olmanızı da üniversite sırasında katılacağınız sosyal aktiviteler belirliyor. Yani kulüpler vasıtasıyla örneğin robot yapın, bir araştırma projesine katılın, yurtdışında konferanslara/yaz okullarına gidin, yani üniversite sırasında da dersler dışında aktif olun. Bunları yaptıktan sonra birçok yerin kapısı ardına kadar açılır.

Gençlere hedeflerinde esneklik önerir misiniz? Başka çalışma ortamları mesela. Sonuçta Dünya’da NASA gibi ciddi başka kurumlar, üniversiteler ve yerler var.

Elbette, hayaliniz olsun ama hiçbir fikrin veya hayalin fanatiği olmayın. Dünya değişiyor, zaman içinde birçok ilginç ve güzel şeyler çıkıyor. Eğer bu yeni şeylerden zevk alacağınıza inanıyorsanız elbette yönünüzü çevirmelisiniz. Bence genel olarak insanın önünde büyük hatta ulaşılması imkansız görünen hedef konması önemli ve bu hedefe giden belli bir planın çizilmesi gerekli. Örneğin şu anda mimarlık okuyorsunuzdur, “Ben gelecekte Mars’taki habitatin binasının tasarımlarını çizeceğim ve onu yapacaklar” diye hayal kurabilirsiniz, ya da tıp okuyorsunuzdur, “Ben gelecekte uzay istasyonunda ilk açık kalp ameliyatı yapacağım” diyebilirsiniz. Yani bunlar sadece uçuk örnekler, ama bu tür bir hedefiniz olursa bu hedefe ulaşmak için önce plan yaparsınız ve sonrasında bu hedefe ulaşmak için konuyla ilgili insanlarla tanışırsınız ve araştırmalar yap-arsınız, bu da sizi bu yolda tutar. Sonunda bu hedefe ulaşamasanız da yine de güzel bir şeylerin kapısını aralamış olursunuz. Eğer bunu yapmazsanız, diğer seçenek rüzgar nereye iterse oraya gitmek olur ama onun da gideceği yer belli olmaz.Ben de üniversiteye başladığım ilk senemde NASA’ya giden yol diye bir plan çizmiştim ve bu plana göre yıl yıl plan yapmıştım. Hiçbir yıl o plana uyamadım, şartlar uymadı ama neticede o hayale ulaştım. Yani o şekilde olmuyorsa bu şekilde yeni yol bulabilecek kadar esnek olmak önemli.

Çok klasik bir soru olacak belki ama sizce gelecekte robotların yeri ne olacak? Sağladıkları fayda oldukça fazla fakat işin zarar boyutundan da bakmak lazım. Bize zararları dokunacak mı?

Evet, son zamanlarda haberlerde işlenmeye başlayan robotların yakında işimizi alacak korkusu oluyor. Bu kaçınılmaz bir şey ve elbette olacak. Nasıl ki binlerce yıllardan beri nesilden nesie aktarılan mesleklerden olan tarım ve hayvancılık 1700’lerin sonunda James Watt’ın buharlı makineyi icadıyla yerini makinelere bıraktıysa bugün de elle yapılan birçok işi robotlar devralacak. Belki de gelecekte bütün işlerimizi robotlara devredeceğiz. Zaten buraya kadar yaşanılanlar hepimizin bildiği konu ancak buradan sonra benim düşüncem biraz daha farklı olacak. Belki o zaman toplum olarak daha da gelişebileceğiz ve belki de gerçekten insanlar çalışmak zorunda kalmayacaklar. Madem robotlar yapılması gereken işi ücretsiz yapıyorsa, birçok insan el ile yapılacak işler konusunda işsiz kalacak. Ama savaşlar ve açgözlülük olmazsa dünya çok farklı bir yöne gidebilir, böyle umuyorum. Robotlar ağır işleri yaparken, insanlar da daha çok bilim, sanat gibi işlerle ilgilenirler. Çalışmak isteyen çalışır, istemeyen çalışmaz. Çok mu ütopik oldu? 🙂

Zaman zaman konuşmalarınızda bunlara değiniyorsunuz ama belki bir kez daha sormakta fayda var. Lise ve üniversite yıllarında sizi bugünlere taşıyan ve iyi ki yapmışım dediğiniz neler var?

Çok açık konuşayım mı bilmiyorum ama başta söylediğiniz bir rol modelin söylememesi gereken şeyi söyleyeceğim sanırım. Lisede dersleri çok sallamıştım, bütün notlarım çok kötüydü, üniversite kazanacağıma bile kimse inanmıyordu. Ama ders çalışacağım zamanda daha çok bilim kitapları okur-dum, evde kimya deneyleri yapardım, elektronik devreler yapıp satardım. Hatta matematiğim sıfır olmasına rağmen, Plüton’un ötesindeki gezegeni bulmak için kendi kendime analitik geometri öğrenmiştim (ama sınavından yine de 1 alıyordum 🙂 ). Kısacası çok kötü bir eğitim sistemimiz var; o gün de kötüydü, bugün de çok kötü. Öğrenciye değer verme diye bir sistem yok, ancak bazı öğretmenler gerçekten saçını süpürge edip öğrenci için çok çalışıyorlar. Böyle bir öğretmen bulursanız tabii ki ona yapışın, bırakmayın. Sanırım iyi ki yapmışım diyebileceğim şey de, bu kötü eğitim sisteminin benim hayallerime şekil vermesine müsade etmemiş olmamdır. Derslerim kötü olsa da, deneme sınavlarında, ya sonuncu ya da sondan birinci ben olsam da, sadece önüme baktım. Bu kötü ve motivasyon kırıcı eğitim sisteminin beni yenmesine izin vermedim. Taa ki, üniversite sınavına kadar! Mecburen üniversiteye girmek için derslere çalışmak gerekiyordu ve lise son senemde sadece ders çalıştım (hayvan gibi çalıştım, hiç sosyal hayatım olmadı:). Bir senede bütün ortaokul ve liseyi bitirdim ve üniversiteyi kazandım. Ama her zaman söylerim, o sene benim hayal gücümü yitirdiğim ve bir daha hiçbir zaman geri getiremediğim yıldı.

Bugünkü gidişat size gelecek için umut veriyor mu? Ne dersiniz, bugünün gençleri yarın Türkiye’de NASA benzeri kurumların oluşması için gerekli zemini oluşturabilir mi? Türkiye, uzay konusunda hangi noktaya ulaşacak?

Hmm, hep umut vermek kelimesiyle bu soru sorulunca kendi adım aklıma geliyor. Umut, umut vermezse, kim versin 🙂 Bugünün gençleri elbette her şeyi yapabilir ama bugünün gençleri destek bekliyor. Elbette herşeyi devletten beklememek lazım ama uzay gerçekten pahalı iş. Yüksek derecede yatırım gerekiyor ve Türkiye’nin çok zeki gençlerini toplayıp onların bu zekalarını en iyi şekilde değerlendirecek bir kurumun olması gerekiyor. Bunun için de en önemlisi bir hedefin olması. Yani yukarıdaki soruda da söylediğim gibi ülke olarak büyük bir hedefin vatandaşlarının önüne konulması gerekiyor. Eğer 1960’larda Kennedy’nin Ay’a gitme planı olmasaydı, bugünkü NASA olabilir miydi? İmkansız. Bu büyük hedef bütün halkı kenetlendirdi ve başarı için çalıştılar. 1964’den 1966’ya kadar, ABD’de bu hedef için direkt veya dolaylı bir şekilde 400 bin kişinin çalıştığını biliyor muydunuz? Yani demem o ki, bizim de bir uzay kurumumuz olsun diye bir uzay kurumu kuramazsınız, kurarsanız inşaat projesi olur. Birkaç bina yaparsınız, birkaç yüz insanı işe alırsınız, ee sonra? İşte büyük bir hedef gerekiyor ki hem bütçe olsun, hem zeki insanlar hayatlarını ve kariyerlerini buraya adamak istesinler. Ve ne yazık ki bizde o büyük hedef yok, ufukta da görünmüyor. O nedenle özellikle uzay ile ilgili büyük hedefi olan arkadaşlara önerim: kendinizi yetiştirin, gerekiyorsa yurtdışına çıkın, işinizin en iyisi olun, olur da Türkiye bu tür büyük projelere başlarsa o zaman yetişmiş birer insan olarak geri dönersiniz.

Gelecek demişken, dünya astronomide nereye doğru yöneliyor? İleride akademik çalışmalar düşünen üniversite öğrencilerine lisansüstü çalışmalarda hangi konu ve başlıklarda uzmanlaşmalarını önerirsiniz?

Dünyada astronomi aslında yakın zamanda büyük bir sıçrama yakalayacak. Özellikle birkaç sene içinde JWST’nin fırlatılması (2018 deniyor ama kısmet bakalım) ve 2020’li yıllarda 30+ metre çaplı büyük optik teleskopların da devreye girmesiyle beraber ötegezegenler, Dünya dışı yaşam arama, astrobiyoloji, kozmoloji alanlarında yüksek fonlar bulunacağına inanıyorum. Ama elbette yıldız ve galaksi oluşumu da uzun zaman bir sorun olarak devam edecek. Tabii astroistatistik ve astronomide büyük veri de bugünlerde popüler olan konular. Bu söylediklerim elbette genel başlıklar, daha nice alanlar var, ilginç keşifler yapılmayı bekliyor.

Mutlaka duymuşsunuzdur, Türkiye ve Japonya arasında yakın tarihte bir uzay anlaşması imzalandı. Atılan adımın Türkiye için çok önemli olduğunun farkındayız ve umarız bu tarz iyi haberleri sık sık duyarız. Peki ya sizin bu konudaki düşünceleriniz hangi yönde?

İşbirlikleri çok güzel şeylerdir, hele Japonya gibi uzay konusunda gelişmiş bir ülke ile işbirliği yapmak baya iyi bir şeydir. Ben de sizin gibi detaylara çok hakim değilim, sadece haberlerden takip ettim, o nedenle anlaşma şartlarında neler olduğunu bilmiyorum. Buraya bir “ama” eklemek zorundayım, çünkü anlaşma yapan iki ülke birbirine yakın seviyede değilse, güçlü olan ülke doğal olarak teknolojisini vermek istemez, sadece belli parçaların yapımına katkıda bulunmanızı isterler. Bu da sizi geliştirir ama elbette uzun zaman alır. Bence öncelikle çok fazla insan yetiştirip, CERN, ESA, ESO gibi büyük kuruluşlara tam üyelik yolu açılmalı ve böylece oralardaki projelere katkı sağlamalıyız. Ve tabii ülke içinde de icat ve keşif yapacak insanları tutmak ve yurtdışından nitelikli yabancıları çekmek de çok önemli.

Biz gençler, ülkemizde ve dünyada şahit olduğumuz olumsuz eylemlerden zaman zaman çok fazla etkileniyor ve bu etkiyi üzerimizden atma konusunda zorlu süreçler yaşıyoruz. Sanki uğraşlarımız bir anlam ifade etmiyor gibi oluyor. İşte o anlarda tekrar başlamak için bize güç verecek bir şey, bir formül, bir soluk… O gücü kazanmanın yolunu bizimle paylaşır mısınız?

Çok iyi bir soru, cevabı ben de merak ediyorum, aynı şeyleri ben de yaşıyorum. Türkiye’deki bir olumsuzluk benim de psikolojimi bütün gün etkileyebiliyor. Ben sizin yaşınızdayken, yani üniversite zamanlarımda elbette o zamanlar da sorunlar vardı ama bugünkü gibi olumsuzluklar olmuyordu. Yine de bir şeyleri yapabileceğimizi düşündüğümüz projelerimiz vardı. Ama şu an sanki daha farklı, gençlerde de bir boşvermişlik olduğunu hissediyorum, ne yapsak bir işe yaramayacak diye düşünüyorlar sanki, insanların elinden bir şey gelmemesi, yani çaresizlik de doğal olarak karamsarlığa itebiliyor. Her ne kadar endişe etmeyin desem de bence yapılması gereken, en iyi yaptığınız şeyi yapmaya devam ederek yolumuza devam etmek. Sosyal medyada aktüalite haberleri okuyup moraliniz bozup vakit kaybedeceğinize bol bol kitap okuyun, hem kafanız dağılır hem de dünyanın sadece Türkiye’nin günlük tartışmalarından ibaret olmadığını görürsünüz.