Voyager Programı; 40 yıldır bitmeyen keşif

Print Friendly, PDF & Email

Voyager 1 ve 2 uzay araçları, 1970’lerde uzaya fırlatıldı ve bize Güneş Sistemi’nin dış gezegenleri hakkında çok önemli bilgiler gönderdi. Bu efsanevi ikili, 40 yıldır yolculuklarına devam ediyor ve milyarlarca kilometre uzaktan heyecan verici haberler vermeyi sürdürüyor.

Voyager uzay araçları tam 40 yıldır yolda. Dile kolay, 40 yıl önce uzaya gönderilen ve o gün bugündür bakımı veya tamiri yapılmayan insan yapımı araçlardan bahsediyoruz. Bunlar insanoğlunun bugüne kadar gönderdiği en uzaktaki aracımız ve en uzun yaşayanlar.

Voyager 1 ve 2 aslında ikiz uzay araçları olarak birbirlerinden birkaç ay arayla uzaya fırlatıldı. Voyager 2, 20 Ağustos 1977’de, Voyager 1 ise 15 Eylül 1977’de. Voyager 2’nin 1’den önce fırlatılmasının sebebi, ikisinin de farklı seyir yoluna sahip olmalarıydı. Her ne kadar üzerinden neredeyse yarım asır geçmiş olsa da Voyager’lar üzerinde çalışan insanlara JPL’de rastlayabilmek mümkün. Yakın zamanda mühendislerden birisini bulmuştum ve o altın çağı anlattığı bir sohbet yapmıştık. O zamanlar, yani 70’ler, uzay yarışının ve keşfetme duygusunun o kadar yüksek yaşandığı zamanlarmış ki, insanların tek düşündüğü “bu proje olsun”, “Güneş Sistemi’mizi tanıyalım”, “oraları da öğrenelim” şeklindeydi diyor. “Amaç keşfetmek olunca yaptığımız işte özgürdük, büyük bütçeler problem değildi, başarmak için motivasyonumuz çok yüksekti ve halk da buna büyük destek veriyordu” diye ekliyor. Tabii şu anda kongrenin bakış açısı çok daha farklı, yani şimdi sorulan sorular keşif duygusundan öte bu projenin oy verenlere geri dönüşleri, büt.enin verimli kullanılması, bütçesi arttıkça ne yapılacağı, daha çok bürokrasi… 1970’lerin başında yapılan bir hesaba göre, o on yılın sonunda bütün dış gezegenlerin yörüngelerinin 175 yılda bir aynı doğrultuya geldiği bulunmuştu, dolayısıyla tek misyonla hepsi keşfedilebilecekti. Bu, o sıralar keşfetme coşkusu yaşayan ABD için de çok büyük bir fırsattı. O nedenle hızlı bir şekilde proje başlandı ve 1977’ye yetiştirildi. Tabii o zamanları yaşamadığım için “özgürlüğün ne demek olduğunu hissedemiyorum” demiştim ben de sohbette.

Voyager 2 tam bir dış gezegenler kâşifiydi. Önce o fırlatıldı; Jüpiter, sonra Satürn, Uranüs ve Neptün’e yakın geçiş yaparak ilk detaylı fotoğrafları gönderdi. Yıllar sonra Jüpiter ve Satürn’e, Galileo, Juno ve Cassini misyonları yapmış olsak da halen Uranüs ve Neptün’e ait en detaylı fotoğraflarımız bize Voyager 2 zamanından kalanlar. Voyager 1’in ana hedefi ise o sıralar çok büyük merak konusu olan Satürn’ün Titan uydusunda yakın geçiş yapmaktı. O sıralar karar aşamasında ikiye ayrılmışlar; Voyager 1, Satürn’e ulaştıktan sonra ya Titan’dan geçecek, ya da hızlıca devam edip Plüton’a ulaşacakmış. Ancak sonunda Titan’da karar kılınmış. Dolayısıyla Voyager 1, sadece Jüpiter ve Satürn’e gidebildi ve Satürn’den aldığı çok büyük kütle çekimsel sapan etkisiyle çok büyük oranda hızlandı. Bugün Voyager 1’in 21 milyar kilometre, Voyager 2’nin ise 17.2 milyar kilometre uzakta olmasının sebebi de, aslında aldığı bu ekstra hızdan kaynaklanıyor.

Voyager programı dış gezegenler hakkında ilk bilgilere ve büyük keşiflere ulaşmamızı sağladığı için bir efsaneydi, işin ilginç tarafı hâlâ bir efsane. .ünkü ana misyonları 1989’da bitmiş olmasına rağmen saatte 61 bin kilometre hızla Güneş Sistemi’nden uzaklaşmaya ve bize bilimsel bilgi göndermeye devam ediyorlar. Ana misyon bittikten sonra misyon uzatmasına gidildi ve Voyager Interstellar Mission (VIM, Voyager Yıldızlararası Misyonu) adlı, amacı Güneş Sistemi’nin limitini bulmak, Güneş’in manyetik alanının sonuna ulaşmak ve buralarda Güneş’in rüzgarlarının etkisinden uzakta yıldızlararası bölgedeki parçacıkların ve dalgaların ölçümünü yapmak olan bir plan yapıldı.

VIM yolculuğu üç ana kilometre taşına b.lündü; “termination shock” denen Güneş rüzgarlarıyla Güneş Sistemi’nin dışına doğru ilerleyen parçacıkların hızlarının, ses hızının altına düşecek kadar yavaşladığı bölge. İkinci olarak “heliosheath” denen Güneş rüzgarlarının yıldızlararası bölgeden gelen parçacıklar ile etkileşime girip artık çok yavaşladığı ve burada türbülans oluşturduğu bölge. Son olarak da yıldızlararası keşif bölgesi.

Voyager 1, Aralık 2004‘te 14 milyar kilometre uzaktayken ve Voyager 2 de Ağustos 2007’de 12.5 milyar kilometre ötede termination shock bölgesinden çıkıp heliosheath bölgesine girdi. Bu bölgenin kalınlığı tam olarak bilinmiyor ve heliopause denen Güneş rüzgarlarının gücünün artık yıldızlararası bölgeden gelen parçacıkların hızına nazaran durgun olduğu bölge olarak tanımlanıyor.

GÜNEŞ SISTEMI’NIN SINIRLARINDA

Son yıllarda Voyager ile ilgili basın bültenlerini takip ettiyseniz, 2010’dan beri her birkaç yılda bir “Voyager, Güneş Sistemi’nin dışına çıktı” haberi geldiğini fark edebilirsiniz. “Ben bu haberi daha önce okumuştum, yine mi Güneş Sisteminin dışına çıktı” diyebilirsiniz. Aslında evet ve hayır. Şöyle ki, ilk olarak Voyager 1, 2010 yılında girdiği bölgeden alınan ölçümler neticesinde Güneş rüzgarlarının hızının sıfıra düştüğünü fark etti. Bu sırada bilim insanları Voyager’ın Güneş Sistemi’nin sonuna ulaştığını düşündü ve hemen haber yapıldı. Sonrasında yine Güneş parçacıklarına ait sinyaller gelmeye başlayınca bu sonucun yanlış olduğu düşünüldü ve 2011 yılında alınan verilerle bu yapının hiç de düzgün olmadığı, bilakis çalkantılı deniz gibi manyetik kabarcıklarla dolu olduğu bulundu. Mayıs 2012‘de yıldızlararası bölgeden gelen kozmik ışınlarda bir anda yüzde 9 artış gözlenince, bu sonuç heliopause bölgesine yaklaştığına dair büyük bir kanıt oldu. Hızla bu bölgede yoluna devam eden Voyager 1, 25 Ağustos 2012 tarihinde heliopause bölgesine resmen girdi, yani Güneş rüzgarlarının etkisi sıfırlandı. Tabii daha önceki keşfin doğru olmamasından dolayı, NASA bu keşfin teyit edilmesi için Eylül 2013’ü bekledi. Şu an itibariyle Voyager 1, Güneş Sistemi’nin dışında yolculuğuna devam ediyor. Voyager 2’nin yönü başka tarafa ve hızı da biraz daha yavaş, bu nedenle henüz Güneş Sistemi dışına çıkamadı.

Voyager 1’in şu anda morötesi tayfçeker enstrümanı hariç bütün bilim enstrümanları kapatılmış durumda. Bütün bilimsel ölçümler de bu alet üzerinden yapılıyor. Voyager’lar bilim enstrümanlarına enerji sağlamak için RTG (radioisotope thermoelectric generator) adlı plütonyum-238 ile çalışan nükleer bir güç kaynağı kullanıyor. Bu güç kaynağının yakıtı da 2025 yılına kadar bilim operasyonlarını destekleyecek seviyede, yani uzun bir süre daha heliopause içinde neler ile karşılaştığı ile ilgili bilgileri alabileceğiz. Voyager’lar giderek uzaklaştığından, zamanla iletişim kurmak da zorlaşıyor, bugün itibariyle tek yönde 19 buçuk saat sürüyor. Şu anda NASA’nın Derin Uzay Ağı (DSN) 70 metrelik antenlerle Voyager’lar ile iletişimi sağlıyor, ancak veri hızı saniyede 10 bit gibi çok küçük bir seviyede. Eğer planlandığı gibi giderse 2025 yılında bilim enstrümanları kapansa da 2032 yılına kadar iletişimde kalma planı var, ondan sonra artık sessizce yıldızlararası yolculuğuna devam edecek.

Voyager 1, yılda 538 milyon kilometre, Voyager 2 ise yılda 493 milyon kilometre yol kat ediyor. Bu yöndeki projeksiyonlar gösteriyor ki, 40 bin yıl sonra her ikisi de bir yıldız sistemine ulaşacaklar. Voyager 1, Camelopardalis Takımyıldızı’ndaki AC+79 3888; Voyager 2 ise Andromeda Takımyıldızı’ndaki HH Andromedae (veya Gliese 905) yıldızlarının yakınından geçecek. Zaten en başından beri Voyager’lar, yıldızlararası yolculuk planlanarak düşünülmüştü. Bu nedenle yine bir efsane olan Carl Sagan’ın inisiyatifiyle iki Voyager’a da konulan altın plaklar bizi, medeniyetimizi ve konumumuzu uzaktaki medeniyetlere taşıyacak. Kim bilir belki bir gün dünya dışı bir medeniyet, gönderdiğimiz Voyager’ları bulur ve evrende yalnız olmadıklarını anlarlar.

Bu yazı Atlas Dergisi için yazılmıştır, dergi sayfalarını indirmek için pdf’i tıklayınız.

Uzay Atlası (Atlas – Ekim 2017)