Dünya Dışı Akıllı Yaşama Mesaj Gönderdik, Acaba Gitti mi?

Print Friendly, PDF & Email

Çocukluğumuzdan beri hep SETI kelimesini duymuşuzdur (Search For Extraterrestrial Intelligence – Dünya Dışı Akıllı Yaşam Araması). Proje ilk olarak Carl Sagan’ın da büyük destek ve çalışmalarıyla 1970’lerde başlamış, sonra belli zamanlarda fonu büyük oranda kesilmiş, sonra tekrar yeniden fonlanmış vs. gibi birçok badireler atlattıktan sonra bugün bir enstitüye dönüşerek (SETI Institute) Dünya dışı yaşam arama çalışmalarına devam ediyor. 

90’lı yıllarda henüz yeni yeni kişisel bilgisayarlar sahibi oluyorduk. Onlara bağladığımız eski tip kaba saba ekranlarda da, ekranların belli noktalarına elektron tabancasından sürekli aynı renk gönderip kızarmaya yol açmasını engellemeye yarayan ekran koruyucularımız vardı. Bilgisayar sahipleri de, bilimle ilgilensin ya da ilgilenmesin, bu ekran koruyucularının en popülerlerinden birisi olan SETI@Home adlı ekran koruyucuyu yükler, bizim elimizden de bu geliyor kardeşim diye bilime uzaktan da olsa katkıda bulunmanın mutluluğunu yaşardı. Özellikle Puerto Rico’daki Arecibo ve New Mexico’daki VLA (Very Large Array) radyo teleskopları olmak üzere büyük teleskoplardan SETI projesi vasıtasıyla gelen veriler o kadar büyük miktarlardaydı ki, bunları sadece SETI’nin bilgisayarlarının indirgeyip analiz etmeleri bin yıllar sürerdi. Bunun yerine SETI@Home projesiyle, veriler Dünyadaki yüzbinlerce kişisel bilgisayarlara indirildi ve insanların bilgisayarlarının çalışmadığı anlarda da ekran koruyucu olarak arka fonda analiz yaptı. 

SETI’ye şimdi bir de METI (Messaging Extraterrestrial Intelligence – Dünya Dışı Akıllı Yaşama Mesaj Gönderme) eklendi. Aslında mesaj gönderme düşüncesi yeni bir düşünce değil. İlk olarak 16 Kasım 1974’de 308 metre çaplı dev anten Arecibo Radyo teleskobu ile M13 isimli bir yıldız kümesine, insanlığı ve Dünya’nın yerini anlatan 210 byte büyüklüğünde bir sinyal, 450 kW güç ile 3 dakika boyunca gönderilmişti. Tabii mesajın ulaşma zamanına biraz daha vakit var. Yaklaşık 27000 yıl sonra ancak M13 bölgesine ulaşacak ve olur da oradan birileri mesajımızı alıp cevap göndermek istese 27000 yıl da onların cevabının bize ulaşması sürecek. Elbette bu mesajdan Dünya dışı yaşamla iletişim kurmayı beklemek hayal ötesi bir şeydi, ancak o zaman bu projenin olabilirliğini test etmek zorundalardı. Sonuç olarak, oldu ve artık sağa sola mesajlar göndermeye başladık. İlk zamanlarda bu mesaj gönderme işine Aktif SETI deniyordu ve bugüne kadar 30’a yakın bölgeye mesajlar gönderildi. 

1974’te gönderilen Arecibo mesajı

Kimi SETI çalışanları bile mesaj göndermenin gerçekten iyi bir fikir olup olmadığı konusunda kuşkululardı.Açıkçası bu kuşkucuların arasında ben de varım. Bununla ilgili birkaç sebebim var:

  • İnsanlık tarihi, 4.5 milyar yıllık Dünya tarihinin yanında en sondaki ufacık bir zaman dilimini kapsıyor. Homo sapiens tahminen ilk 70 bin yıl önce ortaya çıktıysa da, insanlığın henüz son 150 senedir yaşadığı gelişmeler bizi aslında evrende başka canlılarla iletişim kurdurabilecek teknolojiye erişmemizi sağladı. Yani biz bir yere sinyal göndersek ve orada Dünya’daki insanlara benzer akıllı canlılar olduğunu varsaysak, sinyalimizin onlara ulaştığı tarihte bizim yaptığımız elektronik devrimi yapmadılarsa, bizim gönderdiğimiz sinyalimizi duyamayacaklardır. Benzer şekilde, başka gezegenlerdeki akıllı canlılar bize 500 yıl önce sinyal göndermiş olsalar, onu anlamayacağımız gibi.
  • Astronomik ışık kaynakları yani örneğin yıldızlar her dalga boyunda sürekli ve her yöne ışık (enerji) yayınlarlar. Buradaki “sürekli ve her yöne” kelimelerine dikkatinizi çekmek istiyorum, çünkü biz bir sinyal gönderdiğimizde sürekli ve her yöne sinyal gönderemeyiz. Örneğin ilk Arecibo mesajı sadece 3 dakika boyunca gönderilmişti ve Arecibo radyo teleskobu M13 yönüne doğru yani tek bir yönde sinyal göndermişti. Bir radyo teleskobu sürekli aynı yöne sinyal göndermek için en önemli ihtiyaç büyük fonlardır, kısaca maddi açıdan karşılamak imkansızdır. Dolayısıyla biz sinyali göndeririz ama Dünya dışı akıllı yaşam da bizimkine benzer bir teknoloji ile SETI projesi gibi bir proje yapıp, bekleme modunda değillerse, sinyalimiz onlara gitse bile yakalayamazlar.
  • Peki oralardakilerin SETI gibi bir projeleri olduğunu varsayalım. Örneğin bizde bile sadece birkaç teleskop SETI için kullanılabiliyor. Malum gezegenler kendi eksenleri etrafında dönüyor, eğer bizim sinyalimiz onlara ulaştığında, dinleyen teleskopları gezegenin arka tarafında kalıyorsa yine sinyali kaçırırlar.
  • Gelelim gönderilen sinyallerin frekansına. Hepimiz günlük yaşamımızdan biliyoruz ki, radyo sinyalleri çok uzaklara bilgi taşımakta gayet kullanışlıdır. Arabada giderken FM radyomuzun frekansı ile oynadığımızda 87.5 MHz ile 108 MHz arasında olduğunu görürüz ve 1 MHz değişimde bile hemen başka bir kanala geçmiş oluruz. Yani burada olan şudur. Sizin dinlediğiniz müzik, radyo istasyonundan örneğin 90.5 MHz’den yayınlanır ve siz arabanızdaki radyonuzun frekansını 90.5 MHz’e ayarlamazsanız müziği duyamazsınız. Sanırım ne demeye çalıştığımı anladınız. Biz buradan radyo teleskobumuz ile sadece belirli bir frekansta ve belli küçük bir frekans aralığında sinyal gönderebiliriz. Eğer ki Dünya dışı akıllı yaşamda bir SETI projesi olsa, büyük radyo teleskopları ile sürekli dinliyor olsalar ve bizim sinyalimiz onlara ulaşsa bile eğer bizim gönderdiğimiz frekansı dinlemiyorlarsa bizi duyamayacaklardır.
  • Bir de sinyalleri ancak belli bir güçte gönderebiliriz. Örneğin Arecibo mesajını 450 kW güç ile göndermiştik ki bu bile bayağı yüksek bir güç. Burada da şöyle bir sorun var. Biz ne kadar yüksek güçle gönderirsek gönderelim, sinyalimiz yolda zaman içinde güçsüzleşir. Diyeceksiniz ki uzay boş, sinyal zaten dümdüz ileriye doğru gidiyor, karşısına yağmur, kar gibi bir ortam da çıkmadığına göre ne gücünü kesebilir ki. Eh, burada mesafelerden bahsetmemiz gerekecek, çünkü sinyali gönderdiğimiz gezegen onlarca, yüzlerce, binlerce ışık yılı uzaklıkta olabiliyor (1 ışık yılı = 9.5 trilyon km). Dolayısıyla eğer ki Dünya dışı akıllı yaşamda bir SETI projesi olsa, büyük radyo teleskopları ile sürekli dinliyor olsalar, bizim sinyalimiz onlara ulaşsa ve bizim gönderdiğimiz frekansta dinliyorlarsa bile, sinyalimiz oraya vardığında çok güçsüz kalmışsa, onlarda sıradan bir gürültü halinde kalacaktır ve ne yazık ki bizi yine duyamayacaklardır. Aslında bu konuda daha söyleyecek konu çok, belki bir başka yazıda devam ederiz. Ama ben burada mesaj gönderme ve karşı tarafın mesajımızı alma konusunun yukarıda bahsettiğim birçok parametrenin üst üste gelmesi gibi çok çok çok büyük bir şans olayı olduğunu vurgulamaya çalıştım. Hatta arada bir haberlere konu olur. Stephan Hawking, Dünya dışı yaşama, galaksimizdeki adresimizi haber vermenin çok tehlikeli olacağını ve bizi yok edeceğini konu eden açıklamalarda bulunur.

Argümanlarından birisi, yüzyıllar içinde dünyadaki deneyimlerimiz gösterdi ki güçlü medeniyetler, ilkel medeniyetleri kolonisi haline getirme konusunda gayet etkin davrandılar ve buralara kadar ulaşan bir medeniyet elbette bizden daha güçlü olacaktır ve bizi koloni haline getirmek isteyebilir. Mantık olarak sözlerinde haksız değil ama sevgili Stephan Hawking, bence biraz sakin olmakta fayda var. Biz bir yerlere sinyal göndererek yerimizi belli ediyor gibiyiz ama biz daha Mars’a insan gönderemedik, hatta Güneş Sisteminin dışına çıkan ilk uzay aracımız bile 40 yılda sadece 20 milyar km yol kat etti. Onlar da bizim gibi bir teknolojiye sahiplerse kendi yıldızlarının dışına çıkmalarına imkanları yok. Mesafeler o kadar büyük ki ve ışığın hızının bir sınırının olması bu konuda o kadar büyük bir bariyer ki, yıldızlararası seyahatlerin standart insan yaşamında olması bugünkü pratik fizik ve mühendislik bilgimizle mümkün görünmüyor, yani bence güvendeyiz.

Bu yazı Popular Science Turkiye Dergisi için yazılmıştır, dergi sayfalarını indirmek için pdf’i tıklayınız.

Yıldız Günlükleri (Popular Science Turkiye – Şubat 2018)