Proxima Centauri yıldızına uzay aracı gönderiyoruz!

Print Friendly, PDF & Email

Dünya’ya her gün irili ufaklı sürekli meteorlar düşüyor. Tabii hem çok küçükler hem de genelde okyanuslar ve toplu yaşam olmayan yerler gezegenimizin çok büyük bir kısmını kapladığından dolayı bu düşenleri pek de fark edemiyoruz. Bazen kaya parçası şeklinde asteroitlerin geldiğine de şahit oluyoruz, bu parçalar da müzelerde yer alabiliyor.

Asteroitler, genel olarak Mars ile Jüpiter arasında yer aldığı gibi Neptün’ün ötesinde de çok büyük asteroit rezervuarları var. Bunların hepsi uzaklıklarına göre, Güneş’in çevresinde birkaç yıldan binlerce yıllara kadar süren periyotlarda dolanıyorlar. Tabii bir de Güneş Sisteminin tamamen dışından gelen yıldızlararası gezen asteroitler var. Daha önceden başka bir yıldızın çevresinde oluşmuş ama bir şekilde o yıldızın çekiminden kurtulup yıldızlararası ortamda milyonlarca yıl boyunca seyahat edebiliyorlar. Bunların ilki olan Oamuamua’yı çok yakın bir zaman önce Ekim 2017’de keşfetmiştik. Aşırı yüksek hızından dolayı, Güneş’e yaklaşıp teğet geçip gitmişti. İşin kötü tarafı ise, biz bunu Güneş Sistemine geliş anında değil de teğet geçip dönüş anında yani Güneş’e en yakın olduğu noktadan 40 gün sonra keşfetmiştik. Her ne kadar ilk yıldızlararası asteroidi yeni keşfetmiş olsak da Güneş Sisteminin var olduğu 4,5 milyar yıl içinde sistemimizi tek seferliğine ziyaret edip, gelip geçen daha başka birçok yıldızlararası asteroit ya da kuyrukluyıldızlar olmuş olsa da günümüz teknolojisi ilk defa yeterince bu kadar geliştiğinden bu cisimlerden birini Oamuamua ile keşfetmiş olduk.

Tabii bu asteroit geçip gitse de arkasında ilginç teorileri ortaya çıkardı. Bana göre gereksiz bir çıkarım olsa da Harvard Astrofizik’ten Prof Avi Loeb, bu asteroidin başka bir medeniyet tarafından gönderildiğini öne sürerek konuyu sıcak tutmaya çalıştı. Buna sebep olarak da Oamuamua’nın çok ilginç olarak Güneş’ten uzaklaşırken hızının arttığı bulunuyor. Normal şartlarda, Güneş büyük bir kütle olduğundan dolayı, Güneş’e yaklaştıkça hızı artar ve en hızlı anı da Güneş’in dibinden geçiş anıdır. Geçtikten sonra da gittikçe yavaşlayarak uzayda hareketine devam eder. Loeb, bu buluşun gizemli olduğunu düşünüyor ve kütle çekim harici asteroidi ne hızlandırır diye düşünmeye başlıyor. Bunun için de başka bir medeniyetin bu asteroide bir yelken takmış olabileceği ve böylece Güneş’ten uzaklaşsa da Güneş’ten çıkan ışığın (yani fotonların) bu yelkene çarparak asteroidi hızlandırmasını sağlayacağını öne sürüyor. Bence bu aşırı uç bir teori, çünkü belki bu gözlem yanlıştır, belki de bizim henüz düşünemediğimiz başka doğal bir sebep vardır ama bu şekilde başka medeniyetlere bağlamak biraz kolaycılığa kaçmak gibi görünüyor.

Aslında yıldızlararası yelken fikri yeni bir fikir değil. Bunu yapmayı Dünyalılar olarak biz de düşündük ve uzak yıldızlara bu şekilde araçlar gönderip oralardan bilgi almayı düşünüyoruz.

Birkaç yıl önce Rus-İsrailli milyarder Yuri Milner, Facebook’un sahibi Mark Zuckerberg ve Stephen Hawking ışık yelkeni (breakthrough starshot) projesi öne sürerek nano boyutta 1000 uyduya yelkenler takarak Güneş ışınlarıyla sürekli hızlanarak Güneş’ten sonraki en yakın yıldız olan Proxima Centauri’ye göndermeyi düşündüler. Proxima Centauri bize 4,2 ışık yılı yani yaklaşık 40 trilyon km uzaklıkta. Eğer şu anki uzay araçlarıyla oraya gitmek istesek bu hızda yaklaşık 100 bin yıl sürüyor. Tabii bizim bu kadar sabrımız ve ömrümüz yok. Işığın bile 4,2 yılda gittiği bir mesafeyi bizim neslimiz içinde gidebilmek için hızımızı gerçekten çok artırmamız gerekiyor. Hatta aracın hızını eğer ki ışık hızının yüzde 20’sine kadar ulaştırırsak yaklaşık 20 yılda yıldıza ulaşabiliyor. Bu da bizim bile sonuçları görebileceğimiz bir zaman dilimi oluyor.

Tabii küçük bir sorun var. İnsanlığın bugüne kadar ulaşabildiği en yüksek hız saniyede 110 km ile Parker Güneş Aracının, tam Güneş yakınından geçtiği an. Bu hızı saniyede 60 bin kilometreye çıkartmak için gerçekten çok farklı bakış açıları gerekiyor. Çünkü ortada bir kütle olduğundan dolayı, bu kütleye çok büyük ivme kazandırabilmek için çok büyük enerji vermemiz gerekiyor. Dolayısıyla büyük bir uzay aracı olsa daha büyük enerji oluşturmak gerekir ki, bugünkü teknolojiyle bile imkânsız. Zorluğu kabul eden Milner, 2016’da projeye 100 milyon dolar koydu ve çalışmalar başladı.

Starchip adı verilen uzay araçları ancak santimetre boyutunda olmak zorunda, ama bunun içine görev bilgisayarı, kamera, iletişim aygıtı, güç ünitesi ve navigasyon sığdırılmak zorunda. Uzaya gittikten sonra ise bu aracın 4 metre x 4 metre yelkeni açılacak. Yelken çok ince olmak zorunda aynen denizlerdeki yelkenlerin kalın kütükler değil ince bezlerden oluşması gibi. Tabii uzaya gönderildikten sonra yelkenlere büyük bir ışınım gönderilmeli ki ışık hızının %20’sine ulaşabilsin. Bunun için bir kilometre kare bölge içine her biri 10 kiloWatt enerji gönderebilen yüzlerce lazer konacak ve bunlar aynı anda uzaydaki bu yelkenlere tek tek yönlendirilerek her birine yaklaşık toplam 100 GigaWatt enerji gönderilmiş olacak. Böyle bir enerjiye maruz kalan araçlar da şiddetli bir şekilde ivmelenme imkânı bulacak ve 20 yıllık yolculuklarına başlayacaklar.

Tabii yolda başlarına her şey gelebilir, o nedenle bu araçlardan 1000 tanesi aynı zamanda gönderilecek. Kozmik ışınlara ya da küçük veya büyük asteroitlere veya toz parçalarına maruz kalıp yelken yırtılabilir ve araç yolda arızalanabilir. Ama en azından birkaç tanesi 20 yıl sonra Proxima Centauri bölgesine ulaştığında başka bir yıldızdan ilk fotoğrafları çekebilecekler. Tabii bu fotoğrafları bize ışık hızında yollayacaklarından dolayı 4,2 yıl daha beklememiz gerekecek. Kısacası eğer her şey yolunda giderse, 2030’ların sonlarında araçlar yollanırsa, bize ilk bilgiler 2060’larda gelebilir. Uzun süre beklemek gibi görünüyor ama birilerinin bir yerlerden başlaması gerekiyor. Umarım sonuçlarını görebiliriz.

Bu yazı Masa Dergisi için yazılmıştır, dergi sayfalarını indirmek için pdf’i tıklayınız.