İnsanlığın Mars Macerası

Print Friendly, PDF & Email

Mars, insanlık için Ay’dan sonra insanların gidip sonradan yaşa- masını bekledikleri ikinci hedef. Özellikle son zamanlarda gerek NASA’nın planları olsun, gerek Dünya’nın diğer uzay ajanlarının çalışmaları olsun, gerekse en popüleri Elon Musk’ın “Mars’ta koloni kurulmasını görmeden ölmemek” için hızla yaptığı çalışmalar olsun, hep gözümüzün önünde. Bazı insanlar “Güneş Sistemi’nde başka yerler yok mu, neden sadece Mars duyuyoruz?” bazıları ise “Dünya batıyor, zenginler Mars’a taşınmak için yol mu arıyor?” diyorlar.

Güneş Sistemi’nin diğer üyelerine baktığımızda elbette başka aşırı ilginç özellikleri olan uydular ve gezegenler var, ama ne yazık ki hepsi Mars’tan daha kötü koşullarda. En yakınımızdaki Ay’da hiç atmosfer yok. Kendi ekseni etrafındaki dönüşü ve Dünya etrafındaki dönüşü, ikisi de 27,3 gün sürüyor. Dolayısıyla 2 hafta gündüz, 2 hafta da gece oluyor. Bu kadar yavaş dönüşünden dolayı da gündüz tarafı +130 santigrat dereceye kadar pişerken, gece olan arka tarafı ise -170 santigrat derecede donuyor. “Ay’a gidelim, oralarda istasyonlar kuralım,” diyoruz da bu işler öyle kolay değil. Orada robotların bile Ay gecesini geçirmeleri hiç kolay değil.

Merkür’e baksak, o da Güneş’e çok yakın olduğundan ve Ay ile benzer şekilde kendi ekseni etrafındaki dönüş hızı çok yavaş olduğundan dolayı gündüz tarafı +400 santigrat dereceye ulaşırken, gece tarafı -180 santigrat dereceye düşüyor. Venüs’ün aşırı kalın bir atmosferi olduğundan, gezegende sera etkisi hâkim ve bütün gezegenin yüzeyi +500 derecede pişiyor. Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün dev gaz gezegenler olduğundan zaten basacak bir yüzey- leri yok, aşırı soğuk olmalarını söylemeye gerek yok herhalde. Bu gezegenlerin, hatta NASA’nın da hedef haline getirdiği çok ilginç uyduları da var. Örneğin; Titan, Enceladus, Europa gibi birkaç uydunun donmuş yüzey kabuğunun altında sıvı su olduğunu biliyoruz. Ama buralar da insanların gitmesi için uygun değil.

Yukarıda sadece sıcaklardan bahsettim, ki yaşama düşman daha nice özellikler var. Gelecekte makineleşmiş insanlara dönüşür, bu zor koşullarda da yaşamanın bir yolunu buluruz belki ama kusura bakmayın, elimizde beğensek de beğenmesek de bir tek “Mars” kaldı. Günümüz insanının fiziksel olarak ulaşabileceği limitini şimdilik Mars süslemek zorunda kalıyor.

“Dünya batıyor diye mi Mars’a gitmeye çalışılıyor?” sorusunu ise ben aslında daha çok keşif duygularıyla yoğurulan araştırmalar olarak görüyorum. Elbette her konferansımda, “Mars’a kimler gitmek is- ter?” diye sorarsam, hiç şaşmadan genelde salonun yüzde 90’ından fazlası el kaldırıyor. Evet bir çekicilik var, ama insanlar orada nelerle karşılaşacaklarını çok da bilmeden hemen gönüllü olma peşindeler. İnsanların içinde bir yeri ilk keşfeden, ilk gören olma duygusu her zaman var. Belki de Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfettiği ge- misine binen gemicilerin yaşadıkları hisler gibi, yeni dünyalar (par- don Mars) keşfetmek için sonraki ilk fırsatın bizim dönemimizde olduğunu düşünüyorlar. Her halükârda bugün kimsenin, Dünya batıyor diye Mars’a taşınma hayali kurduğunu düşünmüyorum. Çünkü ortalama -60 santigrat derece sıcaklığı, kupkuru yüzeyi, zehirli atmosferi, yüksek enerjili ışınlardan korunma kalkanı olmayan bir yere halihazırda biz zaten Dünya’nın milyonlarca yıl sonraki “bat- mış hali” olduğunu söylüyoruz. Bizim yaşam dönemimizde Mars’a ilk kez insanların gittiğini göreceğimizi düşünüyorum ama Mars’ta koloni kurulmasını, yani oralarda küçük küçük köyler kurup, insanların kendi kendini idame edeceği bir sistemin kurulacağını bizlerin gözlerinin göreceğini düşünmek biraz yüksekten atmak olur.

Şu anda halen Mars’a robotlar gönderiyoruz. Hatta bir karikatür vardı; “Robotlar tarafından işgal edilen tek gezegen Mars” diye, evet haklı bir karikatür. 1969’da Ay’a insanlar gittikten hemen sonra çıkan gazetelerde 1980’de Mars’a insanların gideceklerini öngörüyorlardı. Yani o hızda gitseymişiz belki koloniyi bizler bile görebilirdik. Bir iç çektim! İlk olarak 1965’de NASA’nın Mariner 4 aracının Mars’a yakın geçmesiyle başlayan Mars çalışmaları bugün cip bü- yüklüğünde robotlarla devam ediyor. Elbette bilim insanları araştırma ve yeni yerleri keşfetme hisleriyle çalışıyor olsalar da, tabii o zamanlar Sovyetler Birliği ile ABD arasındaki büyük rekabetten dolayı kesenin ağzı açıktı ve yüksek uzay bütçeleri havalarda uçuşuyordu. Sonrasında bu yarışa bayağı geç de olsa Avrupa Uzay Ajansı (ESA), 2003’de Mars Express isimli bir yörünge aracıyla katıldı. Bugün bile halen görevine devam eden bu uydunun yanında ESA’nın 2016’da Mars yörüngesine giren ve halen görev yapan Trace Gas Orbiter uydusu var. Bugün yörüngede aktif olan NASA’nın Mars Odyssey (2001), Mars Reconnaisance Orbiter (2006) ve MAVEN (2016) uyduları var. Tabii artık Mars yörüngesinde sadece bu bilindik ülkeler yok. 2014’den beri Hindistan’ın Mars Orbiter Mission (MOM)’ının yanında bu sene şubat ayında yörüngeye giren Birleşik Arap Emirlikleri’nin Hope Mars Mission ve Çin’in Tianwen-1 uydusu bulunuyor. Bugün Mars’tan günlük hava durumu bile alabilecek duruma gelmiş durumdayız ve bu araçlar sürekli ölçümler yapmaya devam ediyorlar.

Çin’in Tianwen-1 misyonu 3 parçadan oluşuyor: Yörünge aracı, kon- du aracı ve bir de yüzeyde dolaşacak rover. Henüz kondunun inişi ile ilgili bir tarih verilmedi ama şimdiden başarılar dileyelim. Çünkü Mars yüzeyine iniş yapmak, Dünya’ya iniş yapmaktan 100 kat daha zor. 100 sayısını öylesine kullanmadım, bunun sebebi Mars’ın atmosferi, Dünya’nın atmosferinin 100’de biri kadar incelikte. Dolayısıyla bizim Dünya’da kullandığımız paraşütler Mars’ta araçlarımızın inişlerinde yetmiyor. Sovyetler Birliği de Rusya da ESA da yüzeye inmeyi denediler ama yumuşak inişi bugüne kadar sadece NASA başardı. İlk olarak 1976’da Viking 1 ve Viking 2 kondularını indirdi, sonrasında da Pathfinder (1997), Spirit ve Opportunity (2004), Phoenix (2008), Curiosity (2012), InSight (2018) ve Perseverance (2021) olmak üzere 9 araç yumuşak iniş yaptı.

Her ne kadar yapılan araçlar Dünya’da test edilse de birçok testin gerçekleşmesi için gerçek ortam gerekiyor. Örneğin uzay aracı, saatte 20.000 km hızla Mars atmosferine giriş yapıyor ve sadece 7 dakika içinde yüzeye konmuş olmalı. Bununla ilgili teorini ve hesaplamalarını güzel geliştirebilirsin, hatta kısmi testler de yapabilirsin ama bu hızdaki bir aracı 100’de bir atmosfer koşuluyla gerçek gibi test etmek inanılmaz zor. Onun için her seferinde çalışan teknolojinin yanına yeni teknolojiler de eklenerek iniş çemberi daraltılıyor. Eskiden “Yeter ki Mars’ın şu bölgesine sağlam bir şekilde inilsin,” denirken, şimdi çok daha küçük bir çember içine indirilmeye çalışılıyor. Tabii hâlâ nokta inişi yapabilecek durumda değiliz. Perseverance’ın indiği teknolojiyi betimlersek, yani bir uçağı indirmek için havaalanını tutturamasak da mahalleyi tutturabiliyoruz diyebiliriz.

Gelecekte insanların Mars’a gidebilmesi ve oraya güvenli bir şekilde iniş yapabilmesi için daha geliştirmemiz gereken birçok teknoloji var. Perseverance 1 tonluk bir araç ama gelecekteki insanlı misyonlar en az 5-10 tonluk araçlar olacak. Bu kadar ağır araçların inişleri bugün için hem çok tehlikeli hem de henüz denenmiş değil. Daha yolumuz uzun, umuyorum ki her şey yolunda gider ve ilk insanları Mars’ta görürüz.

Bu yazı Masa Dergisi için yazılmıştır, dergi sayfalarını indirmek için pdf’i tıklayınız.